LOEWE'nin Türkiye'deki ilk mağazası, kreatif direktör Jonathan Anderson'ın geliştirdiği CASA LOEWE konseptinden ilham alıyor. Bir sanat galerisi atmosferini zarif bir alışveriş deneyimiyle harmanlayan bu konsept, 151 metrekarelik mağazayı benzersiz ve özenle tasarlanmış bir merkeze dönüştürüyor. Mağaza dışında ziyaretçileri karşılayan yeşilin farklı tonları, dokularını adeta bir sanat eseri gibi yansıtıyor. İç mekânda ise, yeşil, mavi ve parlak altın tonlarındaki ince işçilikle yapılmış karolar dikkat çekerken zemin ise ahşap, pirinç ve dövme demir detaylarla sıcak bir kontrast yaratarak mekâna dokunsal bir zenginlik kazandırıyor.
Mağaza, Gerrit Thomas Rietveld'in keskin hatlara sahip Utrecht koltukları ve Isamu Noguchi'nin geleneksel washi kağıdından ürettiği Akari E Light Heykeli gibi güzide mobilya parçalarına ev sahipliği yapıyor. LOEWE'nin zarif deri işçiliğini vurgulayan mavi deri kapitone puf bank ve 1950'lerin İspanyol tasarımlarından ilham alınarak üretilmiş siyah demir martini masaların uyumu oldukça göz kamaştırıcı. Eski ile yeniyi bir araya getiren mağazada; İngiliz tekstil sanatçısı John Allen'ın canlı renklerle tasarladığı soyut duvar halılarının reprodüksiyonları olan White Horse ve Horse with River çağdaş yün halıları bulunuyor.
LOEWE mağazasında sanatçı Christina Kimeze'nin durağanlık tasviri yapan bir tablosu mevcut. Markanın sanat, tasarım ve heykel antolojisinden seçilen Burning an Illusion (2023) adlı bu tablo, sanatçının içsel dünyaya dair sorgulamalarını yansıtıyor. Canlı renk paleti ve yalnız kadın figürü, en sakin yüzeylerin bile altında saklı olan duyguların, düşüncelerin ve kişisel çatışmaların karmaşık doğasını simgeliyor.