Yapay Zekanın Banksy Eserleri
GANksy isimli bir yapay zeka botu, Banksy’nin işlerinden oluşan bir portfolyoyu öğrenerek, dünyaca ünlü sokak sanatçısı Banksy gibi üretmeyi öğrendi. Başta İngiltere olmak üzere birçok farklı ülkede yaptığı çarpıcı duvar resimleriyle adından sıkça söz ettiren sokak sanatçısı Banksy’nin eserlerini karakteristik özelliği, hip hop kültürüyle beraber 1970’lerin başında ortaya çıkan graffitiden gelmektedir. Zaman içerisinde birçok evrim geçiren graffiti, stencil boyama adı verilen şablon tekniğin Pop Art’tan almıştır. Banksy’nin eserlerinin karakteristik özelliğini bu teknikler oluşturmuştur. Banksy, 1990’ların başında serbest bir graffiti sanatçısı olarak sokaklara resimler yapmaya başlamıştır. Londra ve Bristol’de yaptığı graffiti sanatı ile ilk kez dikkatleri üzerine çeken Banksy’nin eserlerinde çocuklar, balonlar, yaşlılar, polisler, askerler ve maymunlar gibi imgeler sıkça yer almaktadır. Sansasyonel işlerle sanat dünyasında yer alan Banksy son olarak İngiltere’nin Nottingham şehrindeki bir güzellik salonunun duvarı üzerine çizdiği küçük bir kız çocuğunun bir çemberi belinde döndürdüğü graffiti ile gündeme gelmişti. Banksy’nin işleri piyasada büyük talep görürken, GANksy isimli yapay zeka botunun çizeceği eserlerin pek çok koleksiyoner tarafından satın alınacağı tahmin ediliyor. GANksy’nin yaratıcısı ve web geliştiricisi Matt Round, görüntüleri yaratmak için Round, GAN (üretken çekişmeli ağlar) olarak bilinen bilgisayar tabanlı makine öğrenimi programının kullanıldığı ve Banksy’nin yüzlerce çalışmasından oluşan bir portföy kullanılarak GAN’ın beş gün boyunca eğitildiğini söyledi. Round yaptığı açıklamada ise şu ifadeleri kullandı: “Çalışmaları bu çalkantılı zamanları yansıtan görsel bir dahi olarak tanımladığım GANksy, eserlerdeki yapıları ve dokuları öğreniyor, ortak desen ve temaları arıyor ve ardından aynı etkiyi yaratmaya çalışıyor.” GANksy’nin yaptığı ve bir sterlinden başlayan fiyatlarla satılan işler, yapay zeka ve sanat arasındaki ilişkiyi sorgulayan tartışmalar gündeme getirirdi. İlerleyen dönemlerde GANksy bu tartışmalarda en başta yer alacak gibi gözüküyor.
Pandeminin Gölgesinde Art Basel
Dünyanın önde gelen sanat fuarlarından biri olan Art Basel, Florida’nın Miami Beach Kongre Merkezi’nde 3-6 Aralık tarihleri arasında gerçekleşmesi planlanan 2020 edisyonunun iptal edildiğini Eylül ayında duyurmuştu. Art Basel yaptığı açıklamada, bu kadar büyük bir buluşmanın gerçekleşmesi konusundaki belirsizliğin, uluslararası seyahatin uygulanabilirliğinin ve karantina kısıtlamalarının olmasının fuarın iptal edilmesine neden olduğunu belirtmişi. Art Basel bu sene sadece dijital ortamda gerçekleşen ve “bağımsız, tematik edisyonlar” olarak tarif edilen sergiler düzenledi. Art Basel, 23-26 Eylül tarihlerinde “OVR:2020”, 28-31 Ekim tarihleri arasında ise “OVR:20c” başlıklı tematik, izleme odası formatını sanatseverlerle buluşturdu. 2020’de üretilmiş işleri odağına alan “OVR:2020’de katılımcı olarak 28 ülkeden 100 sanat galerisi yer aldı. “OVR:2020” kapsamında bazı galeriler tek bir sanatçının işlerini sunmayı tercih ederken; birçoğu da içinde bulunduğumuz yeni dünya ve belirsizlik hali üzerine olan işleri sanatseverlerle buluşturdu. Çevrim içi izleme odası formatının ikinci edisyonu “OVR:20c” ye 23 ülkeden 100 galeri katıldı. Her galeriden altışar iş olmak üzere, toplamda 100 galeriden eseri dijital ortamda sanatseverlerle buluşturan “OVR:20c” seçkisinde, 20. Yüzyılda üretilen işler bir araya getirildi. Art Basel Global Direktörü Marc Spiegler, yaptığı açıklamada fuarın sadece çağdaş sanat işleriyle değil, tarihsel çalışmalarla da bilindiğine ve bu ikisinin birbirini beslediğini söyledi. Her iki fuarda da David Zwirner, Hauser&Wirth ve Gagosian gibi megagalerilerin yer almaması orta ölçekli galerilere yer açmıştı. Çevrim içi fuarın “OVR:20c” edisyonunda, Eylül ayındaki ilk edisyon olan “OVR:2020’ye kıyasla satışlarda yavaşlama olduğu gözlemlendi. Bunun üzerine Art Basel, satıcıların hızlı satışlar söz konusu olduğunda küçük ve orta ölçekli galeriler için dijital izleme odası formatının fiziksel fuara kıyasla daha az kullanışlı olduğunu ve bu durumun yüz yüze opsiyonun olmamasına bağlı olduğunu ifade etti. Bu format satışları etkilese de sanat piyasası tarafından pazar imkanları ve yeni müşterilerle ilişki kurmak açısından bu tür organizasyonlar pandemi döneminde tercih edilen bir opsiyon oluyor.
Tablonun Hikayesi
Vincent Van Gogh’un “Fleurs dans un Verre” adlı eseri 28 Ekim’de New York Sotheby’s’deki müzayedede açık artırmaya çıktı. 16 milyon dolara satılan eser ilginç bir hikayeye sahip. Vincent Van Gogh 1890 yılında Paris’in Auvers-sur-Oise köyünde intihar etmeden haftalar önce “Fleurs dans un Verre” adlı eserini resmeder. Tabloda resmedilen buğday başakları, asma yapraklar ve bir tutam yüksükotunun Van Gogh’un, çok sevdiği buğday tarlalarından, bir bağdan ve doktor arkadaşı Paul Gachet’nin bahçesinden topladığı bitkiler olduğu düşünülüyor. İlk sahibinin kim olduğu bilinmeyen eserin; Van Gogh’un kardeşi Theo’ya, Dokto Gachet’ye ya da Parisli tacir Ambroise Volland’a ait olabileceği düşünülüyor. 1930 yılında müzayedeye çıkarılan eseri Polonya doğumlu Parisli mücevher ustası Alfred Lindon satın alır. Yahudi olan Lindon, 2. Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Fransa’yı işgal etmesi sebebiyle Amerika’ya kaçmak zorunda kalır. Kaçarken tüm sanat koleksiyonunu ve Van Gogh’un “Fleurs dans un Verre” adlı eserini Paris’teki Chase Manhattan Bank kasasına koyar. 1940 yılında bankaya baskın düzenleyen Nazi komandosu tüm tabloları çalarak Schloss Neuschwanstein kalesine götürür. Tablonun yeni sahibi Hitler’in sağ kolu Hermann Göring olur. Eserin finansal değerinin peşine düşen Göring ise eseri Alman sanatçı Lucas Cranach’ın birkaç eseri karşılığında İşviçre’deki Galerie Fischer’e verir. Hikaye, Alfred Lindon’ın oğlu Jacques’ın Van Gogh tablosunu ele geçirmeyi başarması ve sonrasında satmasıyla devam eder. 1963’ten 1998’e kadar “Fleurs dans un Verre” Lila Acheson Wallace tarafından derlenen Reader’s Digest Koleksiyonu’nda yer alır. Daha sonra Sotheby’s’de açık artırmaya çıkarılan tablo 1998’de 4.1 milyona, sonrasında tekrar 2000 yılında 4.6 milyon dolara satılır. O zamandan bu yana özel bir koleksiyonda tutulan Van Gogh’un eseri 28 Ekim’de New York Sotheby’s’deki satışta sahibi açıklanmayan bir koleksiyonere geçti.
Artemisia Gün Yüzüne Çıkıyor
Londra’da bulunan National Gallery, Artemisia Gentileschi sergisine ev sahipliği yapıyor. Pandemi sürecinde açılan sergi, sanatçının inatçı ve boyun eğmeyen kişiliğine atıfta bulunan eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, barok sanatçının yeni keşfedilen özel mektuplarını ve cesur resimlerini gün yüzüne çıkarıyor. Galerinin yöneticisi Gabriele Finaldi, Artemisia’nın güçlüklerin üstesinden gelme becerisinin geçirdiğimiz zor zamanlarda topluma örnek olabileceğini belirterek, bu serginin sanatseverlere ilham kaynağı olacağını söylüyor. Nisan ayında açılması planlanan ama pandemi sebebiyle ertelenen sergi, ekim ayında tekrar izleyici ile buluşmuştu. İngiltere’de bir ay sürecek ulusal karantinanın ilan edilmesiyle birlikte müze ve sanat galerileri yeniden kapılarını kapatınca sergi bu kez 3 Aralık tarihine ertelendi. 24 Ocak 2021’e kadar devam edecek olan sergi, sanat kurumunun 196 yıllık tarihinde kadın bir sanatçıya ithaf ettiği ilk büyük sergi olma özelliğini taşıyor. Sanat tarihindeki ünlü kadın ressamlardan biri olan Artemisia, aynı zamanda yaşadığı dönemde kadının var olma mücadelesininönemli simgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Kadınları güçlü kendinden emin ifadelerle yansıtan sanatçı, mitolojik ve dinsel konulardaki figürleri döneme göre farklı bir şekilde ele alır. Artemisia’nın dünyasını keşfetmek isterseniz bu sergiyi nationalgallery.org sitesinden ziyaret edebilir ve Artemisia Gentileschi’nin hayatıyla ilgili videoları da izleyebilirsiniz.
Goodman Galleri Kapılarını Kapatıyor
Çağdaş sanat galerisi Marian Goodman Gallery, pandemi ve Brexit’in piyasaya getirdiği belirsizliğin etkisine de vurgu yaparak Londra’daki galerisini kapatacağını duyurdu. Koronavirüs salgını her alanda etkilerini hissettirirken, pandemiden en çok etkilenenlerden biri sanat sektörü oldu. Bazı sergiler ertelenirken, bazı galeriler çevrim içi sergi turları düzenledi ya da sınırlı sayıda ziyaretçiye kapılarını açtı. Sanat fuarları ve bienaller de ya ertelendi ya da iptal edildi. Galerisini kapatma kararı alan Goodman, Londra’da sergilere şehrin farklı binalarının ev sahipliği yapacağı yeni bir modele geçeceklerini belirtti. Galeri aktivitelerine New York’ta ve Avrupa faaliyetlerini sürdüren Paris’teki galerisiyle devam edeceğini duyururken, Londra’da bulunan galerinin 2020’nin sonunda Amerikalı sanatçı Robert Smithson’ın işlerinin sergilenmesinin ardından kapılarını kapatacağını duyurdu. Goodman yaptığı açıklamada: “Son yıllarda sanat dünyasının yaşadığı dramatik değişimlerle birlikte mevcut sağlık krizi ve Brexit, piyasadaki belirsizlik ortamını artırdı. Özellikle Londra’da faaliyet gösteren galeriler için bu belirsizlik Goodman Gallery’nin kapılarının kapanmasına neden oldu.” ifadelerini kullandı. Gerhard Richter’den Danh Vo’ya uzanan çok sayıda tanınmış sanatçıyı temsil eden Goodman 2014’te Soho semtinde açılan Londra şubesini kapatarak, Avrupa’daki faaliyetlerine Paris’teki galerisi ile devam edecek.
Abramovic’in Opera Projesi
Performans sanatçısı Marina Abramović, “The Seven Deaths of Maria Callas” opera oyununu önümüzdeki yıl Londra’nın merkezindeki dev ekranda sunacak. 1946 yılında Sırbistan’nın Belgrad şehrinde doğan sanatçı, kendisini performans sanatının büyükannesi olarak ifade ediyor. 40 yıllık kariyerinde bedeninin sınırlarını ve zihnin imkanlarını zorlayarak sanat izleyicisinin karşısına çıkan sanatçı, aynı zamanda yazar ve film yönetmeni. 2007 yılında Hudson, New York’ta kurduğu Marina Abramović Enstitusu’nde (MAI) ders veren Abramović, yeni performans öğrencileri de yetiştiriyor. Türk performans sanatçılarından Nezahat Ekici de Abramović’in öğrencisi. Abramović’in geçmişten günümüze gerçekleştirdiği performanslar ise şöyle: Rhythm 10, Ulay ve Marina Abramović, Zamanda İlişki, Breathing In/Breathing Out, Imponderabilia, Balkan Baroque, The Artist Is Present. 2020’nin Ocak ayında Sakıp Sabancı Müzesi Akbank Sanat sponsorluğunda, Marina Abramović Enstitusu’nun “Akış / Flux” adlı sergisine ev sahipliği yapmıştı. Abramović’in performanslarının dokümantasyonlarının yer aldığı kapsamlı bir retrospektifi, projeye davet edilen sanatçılarla, MAI ortaklığında geliştirilen canlı performansları ve sanatçının halka yönelik oluşturduğu egzersizlerin deneyimlendiği Marina Abramović Metodu bolumunum de yer aldığı bu sergiye, pandemiye karşı alınan önlemler doğrultusunda ara verilmişti. 30 Ekim’de tekrar izleyici ile buluşan sergiyi 20 Aralık tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz. Şimdilerde Londra’da gerçekleşecek projesi ile gündeme gelen Abramović’in performansı 2021 yılında kamusal alanda halka acık bir şekilde gösterilecek. Projeyi Milano doğumlu, video enstalasyon sanatçısı ve film yönetmeni olan Marco Brambilla’nın gerçekleştirmesi planlanıyor. “The Seven Deaths of Maria Callas”, Londra’da Tottenham Court Road İstasyonu’nun girişinde bulunan Now binasında, kamu sanat programının bir parçası olarak gösterilecek. Opera filmi ile ilgili açıklama yapan Abramović şu ifadeleri kullandı: “31 yıldır Maria Callas’ın hayatına ve sanatına adanmış bir iş yapmak istedim. Tüm biyografilerini okudum, olağanüstü sesini dinledim ve onu filmde izledim. Onun hayatından hep etkilendim. The Seven Deaths of Maria Callas opera oyunu bu yüzden benim için çok heyecan verici.”