Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi

Sinemaya olan tutkusu ile tanıdığımız sanatçı Çağatay Odabaş, uzaylı temalı 10 favori filmini ALEM için kaleme aldı.

YAZAR: ÇAĞATAY ODABAŞ
ABONE OL
28 Ekim 2020 Çarşamba 13:36 | Son Güncellenme:
Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
1/10

"DISTRICT 9" (2009) "District 9"


Belki de bugüne kadar çekilmiş en farklı uzaylı filmi. Film bize uzaylıların gelişini hem belgesel hem de film akışıyla sunuyor. Aradaki belgesel pasajlar filmin içinde bize uzaylılar hakkında bilgiler verip "Bu durum nasıl oldu?" sorusunun cevaplarını izleyiciye ufak kırıntılar şeklinde bırakıyor. Filmin bence en etkileyici ve farklı yönü filmdeki uzaylıların dünyamıza mülteci olarak gelmesi!!!... Evet, evet binlerce ışık yılı uzaklardan gelen bu teknolojiye hakim varlıklar bizim dünyamıza sığınmacı olarak geliyorlar. Ve resmen insanoğlu tarafından itilip kakılıp Afrika, Johannesburg'da "District 9" adı verilen bir mülteci bölgesine hapsediliyorlar. Neil Blomkamp'ın ilk uzun metrajlı filmi olan District 9, Blomkamp'a 2009 yılında henüz 30 yaşındayken Oscar adaylığını hediye etmiştir. Blomkamp fütüristik tasarımları karanlık bir dil ile ifade etmekte oldukça başarılı bir yönetmen. Bu tarzıyla bu film bana 1987 yılına ait Robocop ve 1990 yılına ait Total Recall havasını vermekte tasarımlarıyla. Dediğim gibi gerçekten dünya dışı akıllı yaşam formu konusuna çok farklı bir tarzda bakan District 9 özgün anlatımı ve konusuyla benim için bir numara.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
2/10

"ARRIVAL" (2016)


"Sana sarılmanın ne kadar iyi bir his olduğunu unutmuşum." Bir insan ilk defa gördüğü ve sarıldığı birine bunu neden söyler?..."Arrival"ı sadece bir bilim kurgu filmi olarak yüzeysel değerlendirmek son derece yanlış olur. Film içinde pek çok duyguyu psikolojik olarak iliklerinize kadar hissettiren, üzerine defalarca düşünülecek bir hikayeyi size sunuyor. Öncelikle şunu söyleyebilirim, filmdeki tasarımlar, yaratılan atmosfer, dünya dışı canlılar ile olan iletişim tek kelime ile muhteşem olarak yansıtılıyor. Film zaman mekan, zamanda yolculuk kavramları, dil bilimi, iletişim ve dil biliminin çok farklı canlılar arasında kurduğu bağ gibi önemli noktalar üzerinde dururken, başrol oyuncusu Amy Addams'ın canlandırdığı Louise Banks karakterinin çocuğunu kaybederek yaşadığı acı ve bu acının etkilerini bambaşka bir senaryo ile suratımıza çarpıyor. Nereden, nasıl anlatacağımı şaşırıyorum bu filmi sizlere sunarken. Yönetmen Denis Villeneuve, bu film ile 2017 yılında En İyi Yönetmen dalında Oscar adayı olmuş ve sunduğu muhteşem olay örgüsüne rağmen Oscar heykelciğine kavuşamamıştır. Filmdeki bir diğer etkileyici unsur ise Amy Addams'ın Louise karakteri ile yarattığı muhteşem performans. Sanki sessiz ve donuk bir çığlık gibi. Addams'ın bu filmdeki performansını 1997 yılında Contact'daki Jodie Foster'ın performansına benzettim. Film ile ilgili yeterince şey anlattım, ben daha fazla anlatmadan lütfen bu filmi izleyiniz, izlettiriniz.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
3/10

"E.T. THE EXTRATERRESTRİAL" (1982)


Beni yakından tanıyan dostlarım ve sanat çalışmalarımı takip eden sanatseverler mutlaka E.T.'ye karşı olan zaafımı ve sevgimi bilirler. Bunun en büyük sebebi, 1984 yılında henüz 3,5 yaşımdayken annemin beni Süreyya Sineması'na götürerek bu filmi izletmesidir. Bunu bilip bu yazıyı okuyanlar ise eminim "aaa bu listede E.T. niye bir numarada değil?" diyeceklerdir. Evet, 1982 yılına ait E.T. The Extra-Terrestrial gerçekten muhteşem bir film. Steven Speilberg'ün bu sevimli uzaylısı 1983 Oscar ödüllerine tam 9 dalda aday olup 4 Oscar'ı da evine götürmeyi başarmıştır. Film başından sonuna kadar Steven Speilberg'ün filmlerinde hissettiğimiz çocuksu ruhu hiç bırakmıyor. Aslında bir uzaylı filminden çok dostluk ve sevgiyi işaret ediyor. Bu filmde dünyayı ele geçirip insan ırkını yok etmeye çalışan bir canlı türü ile değil tam tersine evine dönmeye çalışan kaybolmuş bir uzaylıyı görüyoruz. Tüm bunları bize kusursuz bir biçimde sunarken 1980'li yıllara ait Amerikan Rüyası'nı ve Amerikan yaşamını daha sonra ki yıllarda da işaret edecek filmlerin başında geliyor. Filmde gizli yerleştirilmiş ürünler, Amerikan ailesinin yaşamı, evi vb gibi detaylar filmin içinde Spielberg'ün zekasıyla bize aktarılıyor ve izlerken bunu hiç fark etmeksizin bir çocuğun evine dönmeye çalışan uzaylı ile olan dostluğuna odaklanıyorsunuz. Spielberg'ün pek çok klasiğinde de olduğu gibi film aslında William Kotzwinkle'ın aynı adlı romanından senaryolaştırılmıştır. Ayrıca filmdeki duyguları bize yansıtan muhteşem deha John Williams'ın inanılmaz müziklerini unutmadan geçmeyelim.


Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
4/10

"EDGE OF TOMORROW" (2014)


Tom Cruise ve Emily Blunt'ı başrolünde yer aldığı yönetmenliğini ise "The Bourne Identity"den (2002) hatırlayacağımız Doug Liman'ın üstlendiği, zaman döngüsünü en iyi anlatan filmlerden biri Edge Of Tomorrow. Hiroshi Sakurazaka'nın 2004 yılında yayınlanan romanı All You Is Need Kill'den uyarlanan film, izleyiciye sadece bir uzaylı istilası filmi sunmaktan çok öte bir şey yaşatıyor. Uzaylılar ile savaşta ölen Yarbay Cage'in tekrar canlanarak her ölümden sonra aynı şeyleri yaşamasını konu alan filmde senaryo yönetimi ve aksiyon ile dozajlanması muhteşem. Sürekli aynı şeyi izlemenize rağmen sanki bambaşka bir macera içine giriyormuşsunuz hissini muhteşem yansıtıyor. Zaman döngüsü konulu klasiklerden olan Groundhog Day'i sevenler için şöyle özetleyeyim bu film "Groundhog Day'in uzaylı versiyonu gibi. Tabi bu filmde işin içine aksiyon girince sürekli aynı günü yormadan ve baymadan sunabilmek o dengeyi yakalamak bence bıçak sırtı bir durum ki bu olay "Edge Of Tomorrow"da muhteşem bir biçimde izleyiciye sunuluyor.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
5/10

"ALIEN" (1979) & "ALIENS" (1986)


1979 yılında hayatımıza giren "Alien" ile sinema dünyası günümüze kadar süren ve Predator serileri ile birlikte nerdeyse onlarca filmlik bir seriye ulaşan bilinmeyen bir yaratık ile tanışmış oldu. Serinin pek çok filmi var ama bence bu ilk iki film diğerlerine göre çok farklıdır ve adeta sinema tarihindeki baş yapıtlar arasındadır. 1979 yılındaki ilk film Ridley Scott tarafından yönetilmiştir. 1986 yılındaki devam filmi "Aliens" ise James Cameron tarafından yönetilmiştir. Hatta serinin üçüncü filmi yine sinemanın bir başka dahisi David Fincher tarafından yönetilmesine karşın malesef başarıya ulaşamamış ve bu ilk iki filmi mumla aratmıştır. Ridley Scott ile 1979 yılında başlayan ilk film sinema dünyasında adeta bomba etkisi yaratmıştır. Filmin en büyük özelliği karanlık ve klostrofobik etki veren uzay gemisi içinde bilinmeyen bir yaratık ile olan mücadelenin verdiği gerilim hissidir. Jaws'da (1975) olduğu gibi yaratığı neredeyse film boyunca sonuna kadar hiç görmüyor olmamız bilinmeyenden korkma güdümüzü daha da harekete geçiriyor. Film, dünyaca ünlü İsviçreli ressam ve tasarımcı H.R. Giger tarafından tasarlanan yaratık ile 1980 yılında En İyi Görsel Efekt Oscar'ını kazanmıştır. İlk filmin başarısının ardından gelen muhteşem devam filmlerinden biri olan Aliens'da ise bu sefer yönetmen koltuğunda James Cameron yer almaktadır. Genelde seri filmlerde ikinci film çok kötü olur ancak Aliens gibi bazı istisna filmler adeta bu kanıyı yıkıyor. İlk filmde bahsettiğimiz klostrofobik ve karanlık korkunun üzerine muhteşem bir aksiyon inşa ediyor. 1986 yapımı film halen aksiyon olarak en sevdiğim uzaylı filmi diyebilirim. Düşünün üzerinden 35 sene geçmiş bir film ve aksiyon olarak hala soluksuz kendisini izletiyor. İlk filmin aksine bu sefer kalabalık bir ekip ile sayıca çok fazla olan yaratıklarla mücadele anlatılırken Sigourney Weaver ise artık kariyerine Alien filmlerini altın harflerle kazıyor. 1987 yılında tam 7 dalda Oscar adayı olan Aliens, En İyi Görsel Efekt ve En iyi Ses Efekt/Kurgu Oscar'larını evine götürüyor. Filmi izleyenler çok iyi bilecektir, nefeslerin tutulduğu sahne ise radar dedektör ile yaratıkların yaklaştığı sahnedir.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
6/10

"CONTACT" (1997)


"Evrende yalnız olduğumuzu düşünmek, okyanustan sadece bir bardak su alıp balinalar yok demekle aynı şey" der Carl Sagan. Kendisi hayran olduğum bilim insanlarından biri. Astrobiyoloji ve gök bilimi konusundaki araştırmaları ve fikirleriyle içinde bulunduğumuz küçük mavi gezegeni bambaşka boyutlara taşımıştır. 1977 yılında uzaya gönderilen Voyager uzay araçlarında bulunan Voyager Pioneer Plaque projesinin başkanı olarak plağın işlenmesinde büyük bir rol oynamıştır. Kısaca bahsetmek gerekirse Pioneer Plağı, uzaya gönderilen Voyager uzay araçlarının dünya dışı başka medeniyetler tarafından bulunması ihtimali ile oluşturulmuş ve insanlık hakkında temel net bilgileri içeren bir disk diyebiliriz. Pioner Plaque projesi aslında yönetmenliğini "Back To The Future" (1985) ve "Forrest Gump" (1994) ile adını sinema tarihine altın harflerle kazıyan Oscar ödüllü yönetmen Robert Zemeckis'in yaptığı 1997 yapımı "Contact" filmi ile örtüştüğü için böyle bir giriş yapmak istedim. Ayrıca en önemli husus filmin 1985 tarihli Carl Sagan'ın aynı adlı romanından uyarlama olması. Film, dünya dışı canlıların yaşadığı üst bir medeniyetten gelen sinyallerin araştırılması ve olası bir iletişim durumunu konu ediyor.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
7/10

"THE THING" (1982)


80'li yıllar şüphesiz John Carpenter'ın altın yıllarıydı. Aynı yıllar sinemada kanlı, vıcık vıcık tuhaf yaratıkların sunulduğu Gore (kan, vahşet vb gibi içerikleri olan filmler) akımınında zirve yaptığı zamanlardı. Bu yıllardaki çoğu film komik ve saçmadır günümüz teknolojileri ile kıyaslandığında. Ancak içinde tuhaf sahnelerin fazlasıyla bulunduğu "The Thing" o yıllardaki türevleri arasından sıyrılıp çıktığı gibi günümüzde de halen soluksuz izlenecek bir akışa sahiptir. John Wood Campbell'ın 1938 tarihli "Who Goes There?" İsimli romanından senaryolaştırılmıştır. Antartika'da araştırma yapan bilim insanları tarafından donmuş halde bulunan (The Thing 2011) dünya dışı bir yaşam formunun, bir parazit gibi kendine yaşayacak bir vücut bulmasıyla canlılar arasında geçiş yaparak varlığını sürdürmesini konu alıyor film. Medeniyetten çok uzaktaki bu bilim kampında, bu yaratık ile bir başlarına kalan ekipteki tüm karakterler "acaba sıra kimde?" sorusundan ziyade "yaratık şu anda kimin içinde?" diye düşünmekte ve yönetmen tarafından bu kapana sıkışmışlık hissi izleyiciye muazzam yansıtılmaktadır. Hatta filmdeki zirve sahnelerden birisi ekiptekilerin kan testi yaparak kimin içinde yaratık olduğunu bulmak için toplandıkları sahnedir ki, burada gerilim zirve yapar. Filmi belki 20 defa izlemişimdir ama bu sahneyi yine gözümü kırpmadan izlerim. Günümüzden 38 yıl önce çekilmiş filmde görsel efektlerin nerdeyse tamamı bilgisayar desteksiz çekilmiştir. Halen bilim kurgu forumlarında filmin sonuyla ilgili onlarca teori ortaya atılmaktadır. Bu arada "The Thing" diye 2011 tarihli bir film daha var. O filmde de bu filmdeki olayların öncesi anlatılıyor.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
8/10

"THE WORLD'S END" (2013)


Simon Pegg bence sinema tarihinde komedi ve absürt anlatımı en başarılı kullanan kişilerden birisi. "Shaun Of The Dead" (2004), "Hot Fuzz" (2007) serilerinin sonuncusu olan "The World's End" başlangıcı ile sonu bambaşka olan nadir filmlerdendir. Hem uzaylılar, hem komedi hem de dediğim gibi absürt senaryoyu bu kadar başarılı sunan başka film yoktur eminim. Gerçekten tür olarak çok tuhaf olan bu film hakkında çok fazla şey yazıp saçma sürprizlerini bozmak istemiyorum, çünkü filmin hedefi bu. Eğer Simon Pegg'in başta bahsettiğim iki filmi sevdiyseniz buna bayılacaksınız, aksi halde beğenmeniz oldukça güç ama yine söylüyorum son derece eğlenceli ve farklı bir film. :) Bu filmden memnun kalırsanız yine Simon Pegg, Nick Frost ikilisinin 2011 yapımı "Paul" isimli filmine bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
9/10

"PROMETHEUS" (2012)


"Prometheus", Alien filmlerini sevenler tarafından sıkça eleştirilmesine rağmen benim içim harikulade bir uzay yolculuğu. Ridley Scott'ın büyüleyici İzlanda coğrafyası ile açılışını yapan film, daha başlar başlamaz dünyanın en meşhur harikalarından biri olan Dettifoss şelalesinin başında insanoğlunun nereden geldik sorusuna sanki bir cevap veriyor gibi. Film, dünya dışı medeniyetler tarafından insanoğluna bırakılan bazı işaretlerden yola çıkarak 2089 yılında bir uzay yolculuğuna çıkan ekibin yaşadıklarını anlatıyor. Öncelikle şunu belirteyim filmin renk paleti gerçekten çok başarılı. Bunu hem doğal çekim sahnelerinde hem de uzay gemisi içi vb gibi teknolojik olan sahnelerde hissediyorsunuz. 2013 yılında Oscar Akademi Ödüllerinde, En İyi Görsel Efekt Oscarı'na aday gösterilmiş, fakat ödüle kavuşamamıştır. İnsanoğlunun keşfetme içgüdülerini baz alan Prometheus ile siz de bu yolculuğa mutlaka çıkmalısınız.

Çağatay Odabaş'ın Favori 10 Filmi
10/10

"THE ABYSS" (1989)


Bu filmi anlatmak için şöyle bir bilgi ile giriş yapmak istiyorum. Dünyadan 385 bin km uzaktaki Ay'a günümüze kadar tam 18 kişi iniş yapmış ve bunlardan 12 kişi Ay'a ayak basarak Ay yüzeyinde yürümüştür. Şimdi Büyük Okyanus'taki Mariana Çukuru'ndan size bahsetmek istiyorum. Bilinen okyanusun en derin noktası. Burada, dünya üzerinde bir yer olmasına karşın bugüne kadar sadece 3 dalış yapılmış ve sadece dört evet 4 kişi Mariana Çukuru'nun dibine ulaşabilmiştir. Peki, bilin bakalım yanı başımızdaki bu gizemli noktaya, 11 bin metrelik Mariana Çukuru'nun dibine ulaşabilen bu 4 kişiden birisi kim? Evet, The Abyss'in yönetmeni James Cameron'dan başkası değil!3 Oscar'lı yönetmen Cameron yine hayran olduğum insanlardan biri. Bir film için yaratılacak atmosferi muhteşem oluşturuyor. Cameron'ın bazı filmlerini hatırlayalım, yine listemizde beş numarada yer alan "Aliens" (1986), "The Terminator" (1984), "Terminator 2: Judgement Day" (1991), "Titanic" (1997), "Avatar" (2009). Cameron, uzaysa uzay, suyun dibiyse dibi diyerek "The Abyss"de de seyirciyi içine çeken, karanlık ve klostrofobik gizemli okyanus dibini sonuna kadar bize yansıtıyor. Filmin konusu kısaca, bilinmeyen bir sebeple batan Amerikan donanmasına ait bir denizaltı için gerçekleştirilecek kurtarma operasyonu için, okyanus dibinde araştırma yapan bir bilim ekibiden yardım istenmesi ve bu ortak kurtarma görevinde karşılaşılan inanılmaz durum anlatılıyor. Su altı çekimleri Amerikan donanması ve Nasa'ya ait derin dalış ve eğitim havuzlarında çekilmiş. Zaten film bazı noktalarıyla sanki belgesel gibi, gerçekten okyanusun yüzeyinde yer alan bir ekibin belgeseli olsa bu kadar olur. İnsanoğlunun hala tam olarak keşfedemediği okyanusların bize hazırladığı sürprizi anlatan bu muhteşem filmde hoşuma giden detaylardan birisi ise tıpkı Aliens'da da olduğu gibi bu filmde de kurtarma ekibinin başındaki teğmen rolünde Michael Biehn'ın yer alması. 1990 yılında Akademi Oscar Ödülleri'nde En İyi Görsel Efekt Oscar'ını evine götüren "The Abyss" ile listemizi noktalıyoruz.

EN ÇOK GEZİLEN GALERİLER

Jaguar, Miami Art Week'te Sanatla Bütünleşen Yeni Tasarımını Sergiliyor
Jaguar, Miami Art Week'te Sanatla Bütünleşen Yeni Tasarımını Sergiliyor

Jaguar, Miami Art Week'te Sanatla Bütünleşen Yeni Tasarımını Sergiliyor

Boggi Milano Açılış Daveti
Boggi Milano Açılış Daveti

Boggi Milano Açılış Daveti

Yeni Buluşma Noktası: İSTANBUL'74
Yeni Buluşma Noktası: İSTANBUL'74

Yeni Buluşma Noktası: İSTANBUL'74

Ninon'un İlk Mağazası Galataport'ta Açıldı
Ninon'un İlk Mağazası Galataport'ta Açıldı

Ninon'un İlk Mağazası Galataport'ta Açıldı

Fendi, Yeni Yıl Kapsül Koleksiyonunu İstinyePark'ta Tanıttı
Fendi, Yeni Yıl Kapsül Koleksiyonunu İstinyePark'ta Tanıttı

Fendi, Yeni Yıl Kapsül Koleksiyonunu İstinyePark'ta Tanıttı

A Simple Way'de Erken Yılbaşı Daveti
A Simple Way'de Erken Yılbaşı Daveti

A Simple Way'de Erken Yılbaşı Daveti

Bir Dilek Tut Derneği, 25 Yılını Gala ile Kutladı
Bir Dilek Tut Derneği, 25 Yılını Gala ile Kutladı

Bir Dilek Tut Derneği, 25 Yılını Gala ile Kutladı