Mimarlıkta çizilen yol çocuklukta başlayan merakla, adım adım tasarlanmış adeta. Pekmez + Boz ise kariyerinin 10'uncu yılında, yaptığı işe boyut atlatan bir rol üstlenmiş. Bugün ortağı Elmon Pekmez ile birçok konut projesine imza atan Nükhet Boz'un Bodrum'daki evindeyiz.
Çok klasik bir başlangıç olacak belki ama, gerçekten küçüklüğümden beri her yere resim defterim ve boya kalemlerimle gidermişim. Bütün çocukluk fotoğraflarımda görüyorum. Evdeki her şeyi tamir eder, düzeltirmişim. Saint Michel Fransız Lisesinden mezun olduktan sonra ilk tercihim olan Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nü kazandım. Çok isteyerek, çok heyecanlanarak ve çok emek vererek... Mezun olduktan ve her yaz farklı firmalarda staj yaptıktan sonra, büyük bir inşaat firmasında iş hayatına başladım. İnşaat sektörünün yükselişte olduğu bir dönemdi. Topraktan satışı yapılan yüzlerce evi, tüm planlama ince inşaat, malzeme detaylarına kadar tamamlayıp ev sahiplerine teslim ettim. 10 sene kadar okulda öğrenmediğim inanılmaz bilgilere sahip oldum. İkinci oğluma hamile kalmamla beraber artık yoluma tek başıma devam etme kararı aldım. Önce kardeşimin yeni taşındığı evin tasarım ve uygulamasını yaptım. Ardından çevremden talep gelmeye başladı. 1-2 sene birkaç proje tamamladıktan sonra, L'ist İstinye Suites evlerinden çok büyük bir proje geldi.
Elmon ile tüm okul hayatımız boyunca hiç ayrılmadık ve bir gün mutlaka beraber bir şeyler yapacağımızı hayal ettik. Bu proje gelince kendisini aradım. Tam da aynı zamanlarda o da 10 yıldır çalıştığı firmadan ayrılıp yoluna tek başına devam etme kararı almıştı. "Arkadaşlığımızı riske atıp beraber bu projeyi tamamlamaya ne dersin?" diye kendisine sordum, o da kabul etti. O gün bugündür ayrılmadık. Yıl 2010'du... İlk sene, ofisimizin olmadığı inşaat alanlarında, bir masa iki sandalye ve sobalarla çalıştık. İlk projemizi çok başarılı bir şekilde tamamladıktan sonra Pekmez + Boz'u kurduk. Birçok konut projesine imza attık. 2013 yılında yaşadığımız bir deneyim ile "Boom Room" konseptini hayata geçirdik. Patentini aldığımız sürpriz bir konsept olan bu sistemle, mekanları tek günde baştan yaratıyoruz.
Kesinlikle daha kolay! "Terzi kendi söküğünü dikemez" lafı çok doğru. Bunun sebebi sanırım mekana, kişiye, tasarıma dışarıdan bakabilmek. Ayrıca "Boom Room" konseptinde kişiyi ve mekanı analiz eden çok kapsamlı bir anket dolduruyoruz. Soru kitapçığı gibi diyelim. Bu veriler bize tasarım sürecinde çok net yol gösteriyor. Ayrıca yıllardır birçok mekana girip çıkmaktan, çok farklı insan tanımaktan istenilen hayalin ne olduğunu çok hızlı kavrayabiliyoruz. Kendimize gelince ise kafalar karışık.
Bu eve inşaat aşamasında girdik. Firmanın verdiği birçok malzemeyi almadık. Normalde tek günde tamamladığım projelerin yanında bu evi inşaat sürecinin de olması sebebiyle yaklaşık iki senede tamamladım. Yerleşim planından zemin malzemesine kadar her kalemde değişiklik yapıldı.
Bu ev modern, çağdaş bir stilde tasarlandı diyebiliriz. Az ve öz. Sade ve yalın. Ama içinde sanat ve rengin bazı noktalarda patladığı bir tarz. Bazını özellikle dingin tutmak istedim ki mekandaki tasarım parçalar ortaya çıksın.
Doğal malzemeler ve doğal formlar en sevdiğim. Duvarlarda ekibimle farklı harç ve boya malzemelerini karıştırarak kendimiz özel bir doku yarattık, deneme yanılma ile. Çok da koyu olmayan ferah bir taş efekti hayal ettim. Mobilyalara gelince, amorf ve heykelsi parçaları seçmek istedim. Yine doğadaki natürel formlardan yola çıktım.
Bu evi tasarlarken özellikle iç ve dış alanları bir arada, bütünlük içerisinde hayal ettim. Teras alanını yaşam alanının devamı gibi tasarladım. Bahçede özellikle renkli çiçek istemedim. Provencial, kırsal tarz dediğimiz yeşil ve dingin renklerde olan bitkileri tercih ettim. Siyah-beyazın ön planda olduğu ve tekstildeki renklerin baskın olmayacağı modern bir dokuydu kafamdaki... Şimdi canlı renklerde sanat eserleri ekleme hayalim var.
Tabii ki öncellikle renk! Rengi tekstillerle ya da renkli bir mobilya kullanarak mekana katabiliriz. Sonrasında oluşturulan nötr bazın üzerine sürpriz parçalar ekleyerek, iddialı sanat eserleri ve farklı aydınlatmalar kullanarak canlılığı sağlayabiliriz.
Zor bir soru. Çünkü bir köşesinden çok, bana verdiği genel hissi, dingin ve canlı enerjisini seviyorum. Ama illa seçecek olursam yaşam alanındaki amorf şömine köşesi diyebilirim.
Kesinlikle enerjisi! Başta ne detaylarına ne kullanılan parçalara ne de renklere odaklanırım. İçeri girince bana verdiği hisse ve mekan içindeki parçaların harmoni ve denge içinde kullanılmış olup olmadığına dikkat ederim. Dikkat ettiğim ikinci önemli konu da aydınlatma olur.
En sık karşılaştığımız hatalardan biri ev sahiplerinin takım mobilyaları kullanması oluyor. Mobilya showroom'undan çıkmış basmakalıp, kişinin karakterini ve yaşanmışlığını anlatmayan mekanlar oluşuyor. Ayrıca mekan sahibi bir malzemeyi çok sevip, o malzeme kullanımını abartabiliyor. Bazen ahşap çok kullanılıyor, ahşaptan başka malzeme olmuyor o mekanda, bazen döşemelerde sadece deri kullanılmış oluyor. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli konu denge. Yanlış aydınlatma seçimleri de en sık karşılaştığımız hatalardan bir diğeri. Beyaz floresan ampuller, ya da yaşam alanının tepeden tek bir lamba ile aydınlatılması gibi... Ayrıca renk ve desen karmaşası, mekanın her noktasını iddialı yapmaya çalışmak, mekana büyük ya da küçük gelen mobilyalar/parçalar kullanmak gibi hatalar da çok fazla karşımıza çıkıyor.
Yaz demek dışarıda geçirdiğimiz zamanların çok daha fazla olması demek... Dolayısıyla iç ve dış mekanın tasarımını bir arada ve bütünlük içerisinde düşünmek, çok daha güzel bir sonuç verecektir. Yeşilliği, doğayı, doğal malzemeleri ve dokuları mekan içine taşımak çok güzel olur. Şehir evi dediğimiz bir his vardır. Yazlık evlerde o dokudan uzak durmak gerekir. Örneğin kadifeler, her yerde çok koyu renkler, kalın kumaşlar yazlık evlerde tercih edilmemeli.