Galeri İlayda 4 Eylül’e kadar “Summer Collective” isimli grup sergisine ev sahipliği yapacak. Galerinin tüm sezon boyunca eserlerini sergilediği solo sergilerini düzenlediği sanatçılar Ardan Özmenoğlu, Atilla Galip Pınar, Aysel Alver, Barış Cihanoğlu, Caner Şengünalp, Damla Özdemir, Derya Özparlak, Gazi Sansoy, Kerim Yetkin, Nurdan Likos ve Özcan Uzkur’un işlerinin yer aldığı sergide, sanatçıların son dönem işleri izlenebilir. Karma sergi, sanatçıların solo sergilerini kaçıranlar için ağustos boyunca devam edecek. Sergide eserleri yer alan Caner Şengünalp, heykeli insan yaşamını süslemek için değil, değiştirmek ve bilgi aktarımını sağlamak için yapan bir sanatçı ve uygulamalarını bu yönde tasarlar. Özellikle kentsel mekanlar için heykeli bir mekan kurucu öğe olarak üretir ve mekânsal bağlamın taşıdığı anlamı sorgulayarak, izleyicinin yapıtın aktif bir tamamlayıcısı olmasına, mekânsal belleğin yapıtın oluşum sürecine katılmasına dikkat eder. “Maket” ölçeğine indirgenmiş figürler, büyük bir tiyatro sahnesi gibi düşünülen, her gün daha da büyüyen ve dönüşen İstanbul’un birer aktörleri olarak bu dev sahnede yerlerini alırlar. Kadın hikayelerinden yola çıka Nurdan Likos için siyah ve beyaz ying-yang’ı, iyi ve kötü kavramlarının birbiri ardına, birbirini izleyerek gelmesi, hayatın içindeki dengeyi temsil eder.
Ritm, sadece renklerle alakalı değil aynı zamanda yaşamın ritmine de bir göndermedir. Eleştirmen Hülya Küpçüoğlu’na göre, Nurdan Likos, ‘’gerçeklik ve algıyı da gündeme getirmekte. Herkes etrafındaki gerçekliği farklı bir biçimde algılar, bu sebeple tek bir algı yoktur. Feminist bir bakış açısı yoktur ama kadın ve hayat üzerine kısa, derin ve öz farkındalıklar yaratmaya çalışır. Etkili bir sunum ile onları ön plana çıkartır ve vurgular. İzleyicilere onların hikayeleri üzerinden çözümleri anımsatarak, olaylar karşısındaki duruşunu da sergilemiş olur. Likos için kadın aynı zamanda coğrafyayı temsil eder. Sanatçı resimlerini koyu-açık düzeni içerisinde dengede tutmak ister. Atilla Galip Pınar resimlerinde çoğunlukla kendi iç yolculuğunun ve varoluş sorgulamalarının yansımalarını izleyiciyle paylaşıyor. İnsan ve doğa ilişkisini temel alan, duygusal anlamda loş olarak tanımlanabilecek fakat bütünüyle pesimist olmayan bir yaklaşımın görüldüğü eserler, özellikle günümüz insanının maddeselliğe indirgenmiş genel bilinç düzeyine eleştiriler yöneltiyor. Aysel Alver, “Ahlaki çürüme ne zaman ve nasıl başlar? “ sorusuyla yola çıkarak, bu çürüme sürecini insan ve değerleri bağlamında “agoni” bir zaman dilimi olarak yorumlamaktadır.
Alver kesintiye uğrayan modernleşme ve aydınlanma sürecini dengesi bozulmuş hümanizm anlayışı ve deforme olmuş ahlaki ve etik değerler üzerinden tarif etmektedir. Bireylerin çocukluktan itibaren psikoseksüel gelişim süreçlerinin baskılanması veya müdahaleye uğraması ve evrensel ahlaktan mahrum bırakılarak yetiştirilmesi bu sürecin koşullarını hazırlamıştır. Toplumsal bir mesele haline gelen bu türden müdahalelerin yarattığı deformasyon ile ortaya çıkan patolojik denilebilecek kişiliklere dikkat çekmek gerekir. Benzer biçimde, bu yaptırımların daha sonraki süreçlerde özel ve kamusal alanlarda pekiştirilmesi yaşanan tahribatı derinleştirmektedir.” diyen Alver “agoni” bir zaman dilimi olarak betimlediği bu türden ahlaki ve etik değerlerin yitimini galeri mekanında sergilediği eserlerde gerçekleştirdiği psikanalitik bir yaklaşımla izleyiciye deneyimletmek istemektedir.