Evinizin özelliklerini sizden dinleyebilir miyiz? Bir buçuk yıl önce taşındık. Bu ev tarihi eser. Bulunduğumuz mahalle de zaten çok eski, tarihi binaların ağırlıkta olduğu bir yer. Evin içi, dışı, duvarları, tavanı tamamen ahşap. Biz geldiğimizde evi süslemek dışında çok da fazla bir şey yapmadık. Kendi ruhumuzu kattık. Bu evin en sevdiğim özelliklerinden biri de arka cephesinin bir manolya ağacına bakıyor olması. Manolya ağacını çok severim. Binanın en güzel odaları da buraya bakıyor. Evimiz dört katlı. En alt katta tatlı bir bahçesi ve atölye, ardiye olarak kullandığımız bölüm var. Girişte eşimin televizyon seyrettiği, pikap dinlediği ve toplantılarını yaptığı küçük bir dinlenme odası ile yemek odası bulunuyor. Her katta minik banyolar mevcut. Orta katta salonumuz ve mutfak yer alıyor. Çocukluğumdan bu yana sofralar benim için çok önemli. Sofrada vakit geçirmeyi ve sohbet etmeyi çok seviyoruz. Sandviç bile olsa sofrada yeriz, geçiştirmeyiz. Evin içinde herkesin kendine özel bir alanı var. Normalde dağılıyoruz ama sofrada her zaman bir aradayız. Sofrada her öğün benim için bir ritüel. Kumaş masa örtülerini, her gün farklı tabakları kullanmayı seviyorum. Bu hem benim için büyük bir tatmin hem de kızıma çocukluk anısı olarak kalacak. Arka fonda hafif bir müzik, özenilmiş bir sofra... Ailesi ya da sevdikleri için özenme duygusunu ona aşılamak istiyorum. Benim annem de, anneannem ve babaannem de böyle yapardı. Ben de geleneği yaşatmayı çok seviyorum. Zaten eskiye çok değer veririm. Benim için maneviyat çok önemli. Sevginin sürekli nesilden nesle geçmesi, hatıraların konuşulması çok hoşuma gider. Kalan eşyalar, koku, hatırlatan bir hikaye... Bu benim için en büyük miraslardan. Benden sonra da bunların kalmasını isterim. O yüzden evimde, hayatımda bunları yaşatmayı çok seviyorum.
Mutfakta. Dışarıya çıkmıyorsak üç öğün evde yiyoruz. Sabah ritüelim zaten buhurdanlığımı yakmak, radyoya basmak, kahve ya da çay hazırlamak. Ondan sonra kahvaltı zamanı, sonra bir şeyler okurken yine bir kahve molası. Ben pişirmeyi ve paylaşmayı da çok severim. Birilerini davet etmeyi, oturmayı... Biz evdeyken evi yaşatmayı seviyoruz. Hem kendimiz hem de ailemiz ve dostlarımız için de bu böyle. Bizim kapımız herkese her zaman açık. Bana arkadaşlarım "Ev her zaman böyle mi?" diye soruyorlar. Evet, böyle. Ben temizliyorum, elim her zaman üstünde. Tabii ki belli günlerde gelen bir yardımcım var ama onun dışında evde yalnızım. Yemeği pişiriyorum, temizliği yapıyorum; bu, evi yaşamakla alakalı.
Dönem dönem değişiyor. Şu anda çok fazla alışveriş yapmıyorum çünkü yeterince eşyamız var. Ev kurarken ne aldınız diye sorarsanız yatak örtülerine ve çarşaflara çok meraklıyım. Kayınvalidemin annesinin beyaz iş takımlarını değerlendirdim, yeni aldıklarım da oldu. Masa örtüsü aldım. Mutfak eşyaları, çatal bıçak, tabak çanak, antika tek tek parçalar... Ben evde de, masa kurarken de, kıyafette de takım olan şeylerden çok hoşlanmam. Karıştırmayı severim. Bir tabak takımını bir arada çok nadir kullanırım.
14. senesini bitirdi. Closh bizim ilk bebeğimiz. Pandemi sürecinde düğünler ve davetler olmadığı için biraz daha sadeleşti ve online'a yöneldi.
Pera's by Serli Keçoğlu benim sadeleşme hikayemle ortaya çıktı. Kızım doğduktan sonra birçok anne gibi benim de bir evrilme sürecim oldu. Çocuğunuzu büyütürken hamurunuza bambaşka bir tat geliyor. Bu aslında kendi iç yolculuğum. Daha sade ve sevgi dolu bir dünyanın, daha az zarar vererek de bazı şeyleri elde etmenin mümkün olduğunu öğrendim.